Sarıkamış Harekatı'nı gerektiren nedenler

- Ordu mu zayıf idi, düşman mı kuvvetli? - Hayır! Düşman hiç kuvvetli değildi ve orduda şayanı kayıt bir zaaf yoktu. - O halde nasıl oldu? Bakî ihtiram."

1912 yılında yeni seçilen Amerika Başkanı Wilson'a, Türkiye'ye atanacak büyükelçinin kim olacağı sorulduğunda, "Türkiye yok ki, elçi göndermeye ihtiyaç olsun" demiştir.

Birinci Dünya Savaşı öncesinde, Osmanlı'ya bakış işte bu şekildeydi. Dolayısıyla, Birinci Dünya Savaşı'na niçin girdik, girmesek ne olurdu gibi tartışmalar, Wilson'un cümlesi karşısında anlam ve önemini yitiriyor.

Birinci Dünya Savaşı'nın bir parçası olan Sarıkamış Harekatı, milli bellekte silinmez izler bırakan ve ilk günkü tazeliği ile vicdanları bugün de kanatan bir mücadelenin adıdır.

Sarıkamış Harekatı, Rus işgali altındaki Kars, Sarıkamış ve Ardahan'ı kurtarmak; baharda başlayacak Rus taarruzunu engellemek ve Kafkaslar ile Orta Asya'daki Türk illerinin kapısını açmak amacıyla başlatılmıştır. Bu harekatın bir diğer amacı da, Birinci Dünya Savaşı'na parlak bir başlangıç yapmaktı. (Rusların, Kars ve Ardahan civarında tahrik ettikleri Ermeniler, otuz binden fazla Türk erkeğini işkencelerle öldürmüş, Müslüman kadınlara da yapmadıkları kötülük kalmamıştı. Ermenilerin ellerinden kaçabilen çoğu kadın ve çocuk binlerce insan karlı dağlarda perişan bir haldeydi. Ermeni askerlerinin muhafazasına verilen Türk esirler acımasızca işkencelere maruz kalarak öldürülüyordu. Artık buralardaki Müslümanların kurtarılması da vicdanı bir yükümlülük haline gelmişti.)

Neredeyse bütün askeri uzmanların ortak görüşü, Rus kuvvetlerinin arkasına sarkmayı hedef alan bu harekatın, başarılı bir plan olduğu yönündedir.

Burada, Enver Paşa'nın "acele ettiği" iddiasına da bir parantez açmak gerekiyor: Ziya Nur Aksun, Enver Paşa ve Sarıkamış Harekatı isimli eserinde şu tespiti yapmaktadır: "Diğerlerinin ayak sürümelerine rağmen, Enver'in harekatta ısrar etmesi, vukuata göre haklı ve çok isabetli görünmektedir. Çünkü, harekatta yapılacak her gecikme, Ruslar'ın Sarıkamış'taki vaziyetini kuvvetlendirecektir."

Çünkü Rusların, sınırsız insan kaynakları vardı. Neredeyse her gün, yeni takviye birlikler geliyordu. Türk ordusu ise, dört bir cepheye dağılmış vaziyette olduğundan, sınırlı imkanlara sahipti.

İstanbul'dan Erzurum'a gelip Üçüncü Ordu Komutanlığı görevini de üzerine alan Enver Paşa, yayınladığı şu beyanname ile 18 aralık 1914 tarihinde, birliklere taarruz emri verdi: "Askerler! Hepinizi ziyaret ettim. Ayağınızda çarığınızın, sırtınızda paltonuzun olmadığını gördüm. Lakin, karşınızdaki düşman sizden korkuyor. Yakın zamanda taarruz ederek Kafkasya'ya gireceğiz. Siz orada her türlü nimete kavuşacaksınız. Alem-i İslam'ın bütün ümidi, sizin son bir himmetinize bakıyor."

Şartlar zorludur. Enver Paşa, askerin sıkıntılarını bilmektedir. Fakat vatan, onlardan bir fedakarlık daha beklemektedir.

Liman Von Sanders, "Üçüncü Türk Ordusu'nun (Köprüköy'de) Rusları geri çekilmeye mecbur etmesi, Enver'in hırsını tahrik etti" diyerek; taarruz harekatını, Enver Paşa'nın şahsi ve nefsi hırslarıyla yapılmış gibi göstermesi, pek kabul görmez. Nitekim, Enver Paşa'ya muhalif olan ve onu pek sevmeyen Miralay Şerif, "Bu düşünce yanlıştır. Enver, Hasan İzzet Paşa'nın Ruslara kati darbe vuramadığını düşündüğü için Üçüncü Ordu'ya geldi" demektedir.

Burada bir konunun daha altını çizmek gerekir: Anadolu'yu kasıp kavuran salgın hastalıklar yüzünden, her ay, Üçüncü Ordu mevcudunun % 18'i hastalanıyordu. Bir an önce harekata geçilmezse, ordu, durduğu yerde eriyecek ve bir güç unsuru olma özelliğini yitirecekti.

Sarıkamış Harekatı'na 83. Alay Komutanı olarak katılan Tuğgeneral Ziya Yergök, anılarında bu gerçeği tüm açıklığı ile ortaya koyuyor: "Orduyu hareketsiz, boşu boşuna durdurmak, tatbikatla uğraştırılsa bile iyi bir şey olmazdı. Muharebeye giren ordu, sonuna kadar muharebe ile uğraşmalıdır. Ordu uygun olmayan şartlar altında bekletilirse, her türlü bulaşıcı hastalıktan erir, mahvolurdu.

Düşmanlarımızın yiyecek, içecek, giyecek, yakacak ve cephane kaynakları bitmez tükenmez derecede bol olduğu için, muharebeyi uzatarak kazanmak istiyorlardı. Bu kaynaklar bizde ve müttefiklerimizde az olduğu için, istiyorduk ki bir an önce zafer kazanalım. Bu yüzden taarruz yaza bırakılamaz, sınırlı kaynaklarla muharebe uzatılamazdı." Sayfa 122