Enver Paşa ve Birinci Dünya Savaşı

Enver Paşa'nın yaptığı şu konuşma, Birinci Dünya Savaşı'na niçin girdiğimizin en açık göstergesidir: "Bizi doğrudan doğruya boğazlamak isteyen Çarlık Rusyası ve İngilizlere karşı, yalnız hayatımızı bağışlamaya razı olan Almanlarla yan yana harp ettik."

Sarıkamış'la ilgili kaynakların ve tanıkların ortak noktalarından biri de; Enver Paşa'nın gece gündüz ayrımı yapmadan, çok tehlikeli olan avcı hatlarına kadar gittiği, en ön mevzilerde bulunduğu ve uyarıları, ricaları dinlemediğidir. Yine, "Soğanlı ormanlarının vahşi dereleri içinde bütün karargâhıyla beraber aç kaldığı" bilinen bir gerçektir. Yani, kendisi keyif çatarken, askerleri ölüme atmamıştır. O da emri altındaki askerler gibi üşümüş, aç kalmış, en ön saflarda savaşmıştır.

Enver Paşa'yla ilgili "hainlik" tartışmaları, biraz da yeni rejimin ürünüdür. Enver Paşa'nın dindar olması, hilafet müessesesine ve padişaha sıkı sıkıya bağlı bulunması, kimileri için "tehlikeli" bir durumdur. Sözgelimi, Çanakkale'de ordulara "ölmeyi emreden" Mustafa Kemal kahraman olmuştur; ordulara "taarruz" emri veren Enver Paşa ise "hain"...

Enver Paşa hakkında uzman kabul edeceğimiz isimlerden biri olan Ziya Nur Aksun; onu, şu cümlelerle değerlendirir: "Enver Paşa, Osmanlı neslinin son büyük temsilcisidir. Bu neslin özelliği, gerilimlerinin yüksek ve bağlanışlarının derin olmasıdır. Bütün varlıklarıyla sever, bütün varlıklarıyla bağlanırlar. Ama, ne yazık ki, cumhuriyet nesilleri bu derin bağlanışlardaki güzelliği kavrayamamış, politik, günlük çıkar çatışmalarını aşamayan değerlendirmeler içinde bu değerleri yok saymış, yahut küçültmeye uğraşmıştır. Oysa, Osmanlının bu son nesli, ellerinden gelenin en iyisini yapabilmek için, hayatlarını vermekten hiçbir zaman çekinmemişlerdir."

Osmanlı'nın bu son nesli, üzerine düşeni yapmıştı; her şeyi unutsanız bile, bu nesil yüzbinlerce şehit vermiştir. Tarihte, bu kadar yücelen bir nesil az bulunur. Ya sağ kalanlar? Onlar, devletimizin parçalanan toprakları üzerinde ve çoğu Anadolu'da olmak üzere, emperyalist güçlerle sonuna kadar dövüşmeye devam ettiler. İslam dünyasının en onurlu toprakları, onların diktiği bayrağın gölgesinde olanlardır.

İşte Enver Paşa, bu emsalsiz neslin simgesi idi. Kendisini, inandığı mukaddesler uğruna feda edişin en parlak örnekleriyle yaşamış, öncü ve örnek bir insandı.

Enver Paşa, İtalyanlara karşı savaşmak için Trablus'a giderken, bir mektubunda şöyle der: 'Trablus artık kaybolmuş sayılır. Buna rağmen neden gidiyorum? Bütün Müslüman dünyasının bizden beklediği bir vazifeyi yerine getirmek için gidiyorum.' Aynı insan, Osmanlı Ordularının sâbık baş komutanı ve damad-ı Halife-i İslam olarak hiçbir başarı umudu olmayan Türkistan'ın bağımsızlık mücadelesine atılırken de, böyle, insanı ürperten bir gerekçe söyleyecektir."

Enver Paşa, Birinci Dünya Savaşı bittikten ve Osmanlı çöktükten sonra, pekala, Avrupa'nın herhangi bir şehrine yerleşip rahat bir hayat sürebilirdi. Fakat o, İslam davası için mücadele etmeye devam etti. Mesela, Sakarya Savaşı öncesi, mahiyetiyle birlikte Batum'a geldi. Amacı, Milli Mücadele Birlikleri bu savaşı kaybederse, Anadolu'ya girip ordunun başına geçmek ve Milli Mücadele'yi yürütmekti. Hakkında yazılan ve konuşulanlar, Birinci Dünya Savaşı'nın kaybedilmesine rağmen, Enver Paşa'nın ordu ve halk üzerindeki etkinliğini azalmadığını gösteriyordu. Bu "tehlike"yi sezenler, Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir'e şifreli telgraf çekerek, Anadolu'ya gelmesi halinde, Enver Paşa'nın tutuklanmasını isterler. Ve hakkındaki malum kampanyalar da o saatten sonra başlar.

İlk günden son güne kadar Sarıkamış Harekatı'nda bulunan Kaymakam Şerif Bey de, Enver Paşa'nın "hain" olmadığını söyler. Şerif Bey'in yazdıklarında Enver'le ilgili birçok olumsuz cümle olmasına rağmen, şu satırlar dikkat çekicidir: "Maksadı hizmet idi, her gün ateş içinde bulunduğu için, on defa yaralanabilirdi. Allah onu hiçbir şeyden korkmaz, hiç kimseden çekinmez bir şekilde yaratmıştır."

Enver Paşa'nın hataları elbette yok değildi. Tarihçi Niyazi Akşit'e göre, "Enver Paşa büyük bir vatanseverdi. Fakat gerçekleştiremeyeceği büyük işlere girişti."

Enver Paşa'nın Almanlara sıcak baktığı doğrudur. Fakat bu bakış, körü körüne değildir. Enver, Almanlar savaşı kazandıktan sonra, sıranın Türkiye'ye geleceğini biliyordu. Bu yüzden, Almanya'nın verdiği silahların bir kısmını cephelere göndermemiş, Anadolu'nun derinliklerinde depolamıştır. Nitekim, bu silahların mühim kısmı, Kurtuluş Savaşı sırasında kullanıldı. (791 bin tüfek, 4 bin makineli tüfek ve 945 top... Kaynak: Edward j. Erickson, Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Ordusu, sayfa 278)

Bu bölümdeki son sözü, Enver Paşa'yı yakından tanıyan tanıklara bırakalım: "Onu yakından tanıyan herkesin üzerinde birleştiği nokta, Enver'in bir insan olarak mükemmel ahlaki değerlere sahip olduğudur." Emir Şekip Arslan, Şehit Enver Paşa ve Arkadaşları

"İffet ve namus timsali, feragatin en üst sınırında, hayat ile ölüm arasında fark görmeyecek derecede idealist olarak yaşamıştır." Muallim Fuat Gücüyener, Büyük Harpte Tanıdığım Kumandanlar

"Bir insanın çıkabileceği en üst makamlara yükseldiği halde, samimiyetini kaybetmemiştir. Keskin bir zeka, salim bir muhakeme, muhatabını iyi tanıma gibi yaşından beklenmeyen edep ve terbiye sahibidir." Golç Paşa'nın Hatıraları.