Enver Paşa’nın hayali ve Sarıkamış İhata Harekatı

Tarihimizin kırılma noktalarından birisi olan Sarıkamış Harekatı'nın üzerinden doksan dört yıl geçmesine rağmen, bu harekat hâlâ sarahate kavuşturulmamış ve tartışmalar sürüp gitmektedir. Allahüekber dağında donarak şehit olan askerler (Kimi tarihçilere göre şehitlerin sayısı kırk bin, kimisine göre altmış bindir. Bir kısım tarihçi de bu sayıyı doksan bin olarak gösteriyor.) dolayısıyla bir hezimet olarak görülmekte ve bundan birinci derecede Harbiye Nazırı Enver Paşa sorumlu tutulmaktadır. Tarihi olayları sebep-sonuç ilişkisi bakımından iyi incelemezsek, yanlış anlamalar ortaya çıkmaktadır.

Buna en iyi örnek Sarıkamış Harekatı ve Enver Paşa'dır. Tarihi şahsiyetlerden birisi olan Enver Paşa, bir kesime göre vatan kahramanı bir kesime göre de vatan hainidir. İki bakış açısı da doğru değildir. Enver Paşa hataları ve sevaplarıyla tarihe malolmuş bir şahsiyettir ve öyle kabul edilmelidir.

İttihat ve Terakki'nin ileri gelenlerinden ve üç kudretli paşasından birisi olan Enver Paşa'nın (diğerleri Talat Paşa ve Cemal Paşa'dır) hayatı tıpkı Osmanlı'nın burhanlı yılları gibi çalkantılarla, fırtınalarla doludur. Enver Paşa, kaybolan Osmanlı topraklarının tekrar geri kazanılması ve Kafkaslardaki Türk unsurlarını bir araya toplayıp Ruslara karşı harekata geçirip bağımsızlıklarını kazanmalarını arzulamaktaydı.

Sarıkamış Harekatı'nı bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Enver Paşa bu arzusunu, Türkmenistan'a araştırma için gönderdiği Hacı Sami Kuşçubaşı'na yazdığı bir mektupta ortaya koyar: "Türkistan ile Osmanlı Türklüğü arasındaki bağ uzun yıllardır kopmuştur. Eğer ben, Osmanlı ordularının başkomutanı ve Dâmâd-ı Hazret-i Şehriyâri olarak gelir ve Türkistan'ın İstiklali davası uğruna orada ölürsem, bu köprüyü kurmuş oluruz."

Yine Enver Paşa, Trablusgarp'a giderken yazdığı başka bir mektupta: "Trablusgarp artık kaybolmuş sayılır. Buna rağmen neden gidiyorum? Bütün Müslüman dünyasının beklediği bir vazifeyi yerine getirmek için gidiyorum" diyerek sağlam bir Osmanlı ruhuna sahip olduğunu açıkça ortaya koyar. Bu görüşler bize Enver Paşa'nın her ne kadar Hareket Ordusu'nun içinde bulunması, Sultan II. Abdülhamit'in tahtan indirilerek Meşrutiyet'in ilan edilmesini sağlayan İttihatçıların başında yer alarak olumsuz bir görüntü sergilese de; Sultan II. Abdülhamit'in ortaya koyduğu İttihad-ı İslam görüşünün Enver Paşa tarafından da benimsenmesi ve savunulması oldukça ilgi çekicidir. Ve onu diğer İttihatçılardan farklı bir yere koymaktadır. Bu durum, Enver Paşa'nın Meşrutiyet'in ilanındaki rolünün Osmanlı'nın bulunduğu kötü durumdan kurtulması için iyi niyetli bir çaba olarak görülebilir.

Dönemin aktörlerinden İsmet İnönü'nün Enver Paşa hakkındaki görüşleri şöyledir: "Enver Paşa ihtilâlden önce ahlak, cesaret ve kahramanlık misali tanınmıştır. Enver'e en çetin kıta hizmetleri tam ve itimatla emniyet edilmiştir. Enver Paşa, şahsi meziyetleriyle iyi bir asker, iyi bir zabıt olarak, cemiyetin kusur olarak bildiği unsurlardan, insanın tasavvur edemeyeceği kadar nasibi olmayan bir tiptir."

Enver Paşa Harbiye Nazırı olduktan sonra orduya hitaben yazdığı beyannamede, Balkan Harbi'nin kaybedilme nedenleri üzerinde ciddiyetle durur ve şu görüşleri ortaya koyar: "Allah göstermesin, bir daha böyle kara günler görmemek ve Osmanlı Hilafet namusunu tarihi kahramanlığıyla müdafaa edebilmek için orduyu hazırlamaya Padişahımız bu kullarını memur ettiler. Ordudan iki şey istiyorum: Mutlak bir itaat ve vazifeyi ifaya gece gündüz gayret."

Enver Paşa, değişik bir askeri portre ortaya koymuştur. Birçok Harbiye Nazırı'nın aksine ömrü cephelerde geçmiş, son nefesini savaş meydanında vermiş bir askerdir. Ölümden hiç korkmamış, aksine bunun Allah katında bir rütbe olduğunu belirtmiştir. Birinci Dünya Savaşı başlarken askere hitaben yayınladığı harp beyannamesinde şöyle der: "Zincirler altında inleyen üç yüz milyon İslam ve eski tebaalarımız bizim muzafferiyetimize dua ediyor. Ölümden kimse kurtulamayacaktır. Ne mutlu ileri gidenlere, ne mutlu din ve vatan yolunda şehit olanlara. İleri, daima ileri ki; zafer, şan, şehadet, cennet hep ilerde, ölüm ve zillet geridedir. Mübarek ve mukaddes şehitlerimizin ruhuna Fatiha. Padişahım çok yaşa."

Savaş öncesi...
Birinci Dünya Savaşı öncesi içteki siyasi çalkantılar orduya da sıçramıştı. Balkan ülkelerinin Osmanlı'ya karşı birleşmeleri neticesinde, Osmanlı ordusu Balkan orduları karşısında ağır bir yenilgi almış; İşkodra, Yanya ve Edirne'de başarılı savunma yapılsa da, sonuç değişmemiş, Balkanlar'daki önemli topraklar tamamen elimizden çıkmış, sadece Balkan ülkelerinin toprakları paylaşmada aralarında itilafa düşüp birbirleriyle savaşa başlayınca, Osmanlı Ordusu bir hamle yaparak Edirne'yi tekrar geri almıştır. Diğer cephelerde de durum pek farklı değildi.

Trablusgarp İtalyanların eline geçmişti. Balkan savaşlarında ve Güney cephesinde ağır yenilgiler almış olan ordu yorgun ve moralsizdi. Silah ve mühimmat yönünden zayıflamıştı. İttihat ve Terakki'nin ileri gelenleri elde kalan toprakları koruyabilmek için bir müttefik bulunması konusunda hemfikirdiler. Olaylar hızlı gelişiyordu ve çıkacak olan büyük bir savaşın ardından Osmanlı'nın paylaşılacağı görüşü İttihat ve Terakki'ye hâkimdi. İngilizler, Fransızlar ve Bulgarlar, Osmanlıyı yanlarında görmek istemiyordu. Yine Ruslar, Boğazlar ve Doğu Anadolu üzerinde hak talep etmekteydi. Buna rağmen Talat Paşa ve İzzet Paşa başkanlığındaki heyet Rus Çarı ile görüşmek için Rusya'ya gönderildi. Rus Çarı, Osmanlı ile işbirliği yapmayı reddetti. Geriye tek seçenek olarak Almanya kalmıştı. Ayrıca son Balkan mağlubiyetiyle birlikte silah ve mühimmatın neredeyse tamamı kaybedilmişti.

Bu nedenle Almanya ile ittifak, silah ve askeri teçhizat alıp kuvvetlenmek için elzem görünüyordu. Alman birliklerinin Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla birlikte Fransa'ya ve Rusya'ya karşı çok kısa bir sürede büyük başarılar kazanmaları, Almanya ile ittifakın lehte bir durum olacağı görülüyordu. Enver Paşa, Almanya ile ittifakı ateşle savunmaların başında geliyordu. Enver Paşa Alman harp usulü ile yetişmişti. Almanlara karşı bir hayranlığı vardı. Bütün cephelerde yorgun düşmüş bir devletin Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili'ydi. Almanların iktisadi yardımına, tekniğine, silah ve mühimmatına ihtiyacı vardı. Almanların da cephedeki yüklerini (özellikle Doğu cephesinde) hafifletmek için Osmanlıya ihtiyaçları vardı. Bu nedenle Osmanlı'ya yardım ettiler. Görüşmeler neticesinde Alman askeri heyeti İstanbul'a geldi. Enver Paşa kısa sürede yarbaylıktan albaylığa, albaylıktan generalliğe, ardından da Harbiye Nazırlığı'na terfi ettirilmiştir. Bu terfi, askeri kurallara uyan ve normal kabul edilebilecek bir durum değildi. Bu durum daha çok Almanların isteği ile gerçekleşmişti. Çünkü Almanlar, kendilerine hayranlık duyan Enver Paşa'yı ön plana çıkararak, bu hayranlığı karşılıksız bırakmadılar. Enver Paşa Almanya'nın yanında girilecek savaşta, kaybedilmiş imparatorluk topraklarının tekrar geri alınabileceği fikrini sıklıkla düşünmekteydi. Bu nedenle hem Almanya, hem de Enver Paşa açısından iki ülkenin ittifak yapması aynı noktada kesişmekteydi.

Kazım Karabekir bu konuda "Enver'in gece gündüz, bu hülya ve rüyayla yeni bir cihan imparatoru olabileceği fırsatını kaçırmamak için bu maceraya atıldığı kanaatindeyim" demektedir.

Osmanlı 28 Temmuz 1914'te başlayan I. Dünya Savaşı'na hemen dâhil olmadı. Almanya, önce Fransa'yı saf dışı etmeyi düşünmüştü. Bu mümkün olmayınca, hem batı hem de doğu cephelerinde savaşmak zorundaydı. Böyle bir durumda Almanya, Osmanlı'nın savaşa dâhil edilerek, cephelerdeki yükünü azaltmak istiyordu. 2 Ağustos 1914'te Almanya ile yapılan ittifakın ardından seferberlik ilan edildi. Cephelerden geri dönen askerler tekrar silâhaltına alındı. 11 Ağustos 1914'te Goeben ve Breslav adlı Alman savaş gemileri, Akdeniz'de İngiliz donanmasından kaçarak Osmanlı'ya sığındı. Bu aslında Osmanlı'nın savaşa girmesi için Almanya tarafından yapılan bilinçli bir hareketti. Daha sonra Yavuz ve Midilli adları verilen bu savaş gemileri Karadeniz'e açılarak 29 Ekim 1914'te Sivastapol'u bombalayınca, Osmanlı fiili olarak savaşa dâhil oldu.

Köprüköy muharebeleri
Osmanlı, Rus limanlarını bombalayınca, Rus kuvvetleri Doğu Anadolu'ya doğru harekete geçtiler. Üçüncü ordu bölgeye intikal ettirildi. Enver Paşa, Doğu seferine büyük önem veriyordu. Bu konuda Ali Fuat Paşa; "Paris'ten Tih Sahrasına" adlı eserinde şu görüşlere yer verir: "Enver Paşa'nın kanaatince harp, yalnız Balkan Harbi'nin lekesini silmeyecek; bu harp neticesinde, yalnız Osmanlı devleti kurtulmayacak, bütün İslam dünyası kurtulacaktı. Bu harp, yalnız Osmanlı devletinin değil, bütün Müslüman âleminin kurtuluş harbi ve istiklal savaşıdır."

Rus kuvvetleri Doğu Anadolu içlerine hızlı bir şekilde ilerlemeye başladı. Pasinler'e kadar gelen Rus ordusu, Köprüköy mevkiinde durdurulabildi. II. Ordu'ya bağlı olan dokuzuncu ve on birinci kolordu birlikleri Köprüköy Muharebesi'nde (3 Kasım 1914) Ruslara karşı büyük başarı kazandı. Yine 16 Kasım 1914'te Azap Muharebesi'nde Ruslar yenilerek geri çekilmek zorunda kaldı. Osmanlı ordusu, yetersiz imkânlarla Rusları mağlup edince, askerin morali yerine geldi, İstanbul'da bu durum sevinçle karşılandı.

Sarıkamış Harekatı
Köprüköy ve Azap muharebelerinde Rusların yenilgiye uğratılmasının ardından, düşman takip edilebilmiş olsaydı belki de Sarıkamış Harekatı'na gerek kalmayabilirdi. Harekat öncesi üst komuta kademesi şiddetli soğuk, cephane yetersizliği, açlık gibi önemli olumsuzlukları öne sürerek harekata karşı çıkarak, ilkbaharda yapılmasını isteseler de, Enver Paşa kimseyi dinlemeyerek Sarıkamış'a harekat emrini verdi. Harekata karşı çıkan III. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa görevden alındı. Enver Paşa İstanbul'dan bölgeye intikal ederek, III. Ordu Komutanlığı'nı bizzat üzerine aldı. Bu, askeri temayüllere ters, tam bir 'Enverlik' durumdu.

Sarıkamış Harekatı'nın planı basitti. Erzurum'da konuşlanan III. Ordu ile Ruslara ani baskın yapılacak, ordu üç kolorduya ayrılarak on birinci kolordu Aras nehrinde düşmanı karşılayacak, daha sonra dokuzuncu ve onuncu kolordular arkadan dolaşıp düşmanı kuşatma harekatı yapacaktı. Rus savaş tarihçisi N. Karsun, "Sarıkamış Operasyonu" adlı kitabında "Türk taarruz planının çok cüretli olduğunu, Rusların çok ciddi bir tehlikeye maruz kaldığını, başta General Mieselayevuky ve General Bergmann'ın korkuya düştüklerini, kıtalara umumi çekiliş emri verdiklerini" ifade eder.

Enver Paşa, Erzurum'a geldikten sonra kıtaları dolaşmış, askere yaptığı konuşmada şunları söylemiştir: "Askerler! Hepinizi ziyaret ettim. Ayağınızda çarığınız, sırtınızda paltonuzun olmadığını da gördüm. Lakin karşınızdaki düşman sizden korkuyor. Yakın zamanda taarruz ederek Kafkasya'ya gireceğiz. Siz orada her türlü nimete kavuşacaksınız. Alem-i İslam'ın bütün ümidi, sizin son bir himmetinize bakıyor."

Enver Paşa, cephe komutanlığını üzerine aldıktan sonra, düşmana darbe indirmek için hazırlıklar yapıldı. Sarıkamış civarında mevzilenmiş olan Rus ordusunu kuşatmak için 21 Aralık 1914'te birlikler harekete geçirildi. Ağır kış şartları, Allahüe kber Dağı'nın dondurucu soğuğu, askerlerin aşırı yorgunluğu, teçhizatın yetersizliği, birlikler arasındaki kopukluk ve birdenbire çıkan fırtına, Osmanlı ordusuna ağır bir fatura çıkarmış, on binlerce askerimiz düşmana tek bir kurşun atmadan donarak, hastalanarak şehit olmuş, binlercesi de Ruslara esir düşmüştür. Böylece Enver Paşa'nın elden çıkan Osmanlı topraklarını yeniden kazanma, Kafkaslara geçerek Türk unsurlarını Ruslara karşı harekete geçirme hayali Sarıkamış'ın dondurucu soğuğunda yok olup gitmiştir.

Netice olarak, Sarıkamış Harekatı kötü bir sonla bitmiş, Ermeni çetelerin önü açılmış, Doğu bölgesinde akla hayale gelmeyecek katliamlar yapılmıştır.

Sarıkamış Harekatı bittikten sonra Enver Paşa bölgeden ayrıldı. Daha sonra Kafkaslara hareket etti. Türkistan'a geçerek oradaki Türkleri eğiterek, bir askeri güç olarak ortaya çıkardı. Ruslara karşı harekete geçildi. Birçok başarı kazanıldı. 5 Ağustos 1922'de Rusların baskınına uğradılar. Enver Paşa, bu baskında şehit oldu. Kafkaslardaki ve Orta Asya'daki Türk unsurlarını tek çatı altında toplamayı ve bağımsız bir devlet kurmayı hayal ediyordu. Enver Paşa, bu arzusuna kavuşmasa da, bu topraklarda, bu uğurda şehit olarak görevini yapmış oldu.

Müslim Coşkun


Konular