İTTİHATÇILAR VE II. ABDÜLHAMİD HÂN (RH.)

Refik Halit'ten okumuştum, hatırımda kalan özünü zikredeceğim... Birinci Cihan harbi'ni kaybetmişizdir. Bir İttihatçı'ya sorarlar: "Batırdınız ülkeyi! Bitirdiniz! Cevap verir: Biten neymiş? Bu mücâdele bitmez. Yeni başlıyoruz. Düşmanı kovup atacağız! Soruyu soran kendi kendine söylenir: "Ne yaman adamlar!"

Doğruydu o sözün, ileriye mâtuf mânâsı... Gerçekten de, Millî Mücâdele'nin çekirdek kadrosunu genç İttihatçılar oluşturdu. Onlar ve de din adamları... Kendiliğinden başlayış, öyle olmuştur. Diğer teşkilatlanmalar daha sonra gerçekleşmiştir.

İttihatçılar'ı değerlendirmek zor bir meseledir. Reaksiyonlara kapılmamak zor olduğu için, değerlendirme yapmak da zordur.

Gençtiler. Çok gençtiler... Her şeyi aksiyonla halledeceklerini sanıyorlardı. Yenileşme hareketlerinden kendilerine doğru-dürüst bir mîras da kalmamıştı. Fikrî yönleri çok zayıftı. Dünyayı ve Türkiye'nin geleceğini değerlendirebilecek durumda değillerdi.
Abdülhamid Hân rahmetullâhi aleyh şöyle diyordu:

"Meşrûtiyet'e karşı değildim. Esasen Meşrûtiyet'in îlânından önce bütün devletlerin kanûn-i esâsilerini tercüme ettiriyordum... Ne yapalım, Allah nasip etmedi. Milletimin başında tecrübeli bir baba gibi bulunmak, bu sûretle vatanımın selâmeti için çalışmak azm ü kararında idim. Düşmanlarım bana bu fırsatı vermediler. Türlü güçlükler ve iftirâlar îcad ettiler... Ben takdîre inanırım. Bu bize Allah'tandır. Memleketimizde kaht-ı ricâl vardır. Ben ancak iki vezirden istifade etmeye çalıştım. İkisi de bir ipte oynayan iki cambaz gibiydiler... İşte ben tarihe karıştım... Açtığımız okullarda yetişenler inşâallah idare ederler de devlet zarara uğramaz... Allah millete zevâl vermesin."

Bunları kızına söyler ve "Namaz kılacağım, abdest almak lâzım" diyerek ayağa kalkar. Kızı, "Ben de gözyaşlarımı sildim, odadan çıktım" diyor. Hâdise, Alâtini Köşkü'nde geçer.

Doğru düşünen Abdülhamid Hân idi. "Teşebbüs-i şahsî, adem-i merkeziyet, katıksız liberalizm, hürriyet-adâlet-müsâvat..."

Ayrıca, "pozitivizm, deizm, aydınlanma..." v.s. tarzında bir sürü sathî alâkalar... Tanzimat'tan beri zemini kaydıran güç Batıcılık'tı. Üzerinde hangi cerayan dile getiriliyor olursa olsun.

Eskisi gibi kalamazdık. Ama ne yapmalıydık? Bir zarûri dönüşümü, taklit felâketine kapılmadan, büyük bir denge hassâsiyeti içinde gerçekleştirmeliydik. Abdülhamid Hân bunu anlamış insandı. Ne yazık ki, İttihatçılar Abdülhamid Hân'ı anlayamadılar; iş işten geçtikten sonra da bunu itiraf ettiler.

Şayet "fikirsiz aksiyon" ile netice alınabilseydi, İttihatçılar her neticeyi kazanabilirlerdi. Ama bu mümkün değildi. Bu yolla kazanabilen; hem çok sınırlıdır, hem kısa ömürlüdür. Tarih bilen bunu bilir.

İhtimâl planında, Balkan Savaşı çıkmayabilirdi; çıksaydı bile öyle seyretmeyebilirdi. Karşımızda doğru dürüst bir düşman bile yoktu... Gücümüzü kullanamadık... Ona bağlı olarak doğan Cihan Harbi çıkmayabilirdi, çıksa bile bizim yerimiz ve tutumumuz farklı olabilirdi. İttihatçılar bunları hiç düşünmediler.

Abdülhamid Hân düşünürdü, düşünmüştür. Düşürülmesinden sonra, sorulması üzerine, görüşlerini söylemiş ve İttihatçılar, "Bu zât, dört duvar arasında dünyayı bizden daha iyi görüyor" itirafında bulunmuştur.

İttihatçılar savaş istiyordu. Savaşla dünya dengesinin değişeceğine ve Türkiye'nin yeni bir denge içinde öne çıkacağına inanıyorlardı. İçte savaş dışta savaş! Nerede hareket, orada bereket! Yapılan buydu.

Alınması gereken bir ders şu: Fikirsiz aksiyon ile kazanılacak başarı yoktur. İttihatçılık bir ekol değildir; bir ruh hâlidir. Değişik biçimleriyle de devam ediyor. Ancak hemen ifade edelim ki, âfâki tenkid kolaydır; değerlendirme yapıp ders almak zordur.

(Ahmed Selim - Yazar)

Fazilet Takvimi