BİRİNCİ DÜNYA HARBİ VE OSMANLI DEVLETİ

Bilindiği üzere, İttihatçılar'ın ısrarlarıyla harbe giren Osmanlı Devleti ve müttefikleri bütün cephelerde savaşı kaybediyordu ve ülke çok güç durumdaydı. Tam bu sırada sıkışan Enver Paşa'nın, İkinci Abdülhamid Hân (rh.)'ın görüşlerini almak için Beylerbeyi Sarayı'na gittiği görüldü. Abdülhamid Hân hazretlerinin kızı Ayşe Sultan, "Babam Abdülhamid" isimli hâtıralarında görüşme ânıyla alâkalı olarak şunları nakleder:

"Enver Paşa o zaman harp vaziyetini anlatmış, babama fikrini sormuş. Babam şu cevabı vermiş: 'Bir gemiyi kaptan yürütür. Fırtına ve tehlikenin ne taraftan geleceğini yine o kaptan keşfeder. Gemisini de ona göre idare eder. Dışarıdakiler bunu nasıl anlayabilir? Bu vaziyette benim ne yürütecek fikrim, ne de teklif edilecek bir tedbirim var. Ben tecerrüd etmiş bir adam olduğum için, şimdiki hâl karşısında bir şey söylemesem de, denizlere hâkim olan devletlere karşı Almanya ve Avusturya-Macaristan'ın ne yapabileceğini düşünmek kâfidir.' Enver Paşa gittikten sonra babam, 'Günün birinde umumi bir harbin çıkacağına hiç şüphe yoktu. Fakat bizim bu işe atılmamız, büyük bir cehâlet ve tedbirsizlikti. Selâmetimiz tarafsız kalmaktaydı. Bu hâle geldikten sonra çaresiz sonuna kadar gidilecektir' demiş ve me'yus bir tavırla, 'Allah, devleti bu hâle getirenleri kahretsin!' diye bedduâ etmişti.

Evet, neticede Birinci Dünya Harbi'ni kaybettik. Böylece İttihatçılar'ın da gördükleri rüyâları sona ermişti. Falih Rıfkı Atay'ın "Zeytindağı" isimli eserine göre, Mondros Mütarekesi'ni imzaladıktan sonra savaştan çekildiği esnada Sadrâzam Talat Paşa, Berlin'den dönerken Sofya'ya uğramıştı. Burada Bulgar nâzırıyla görüştü. Tekrar vagondan içeri girdiği zaman, derin derin içini çekerek, "Keşke bugün ölmüş bulunsaydım" diyordu. Daha önce muhâliflerini ne pahasına olursa olsun tasfiye eden Talat Paşa, İstanbul'a gelince de şu sözleri sarf ediyordu:

"İşin doğrusu, her şey bitmiştir. Harbi kaybettik. Yarın, meçhul ihtimâllerle doludur. Çok hata işledik. Bunların en büyüğü de, bir felâket dakikasında yerimizi alacak ve memleketi karışıklıklardan koruyacak bir nâmuslu muhâlefetin vakit vakit ortaya çıkmasına, halkın sevgisini üstüne toplamasına meydan bırakmamamızdır."

İttihat ve Terakki Kâtib-i Umûmisi Mithat Şükrü Bleda'nın günlüğüne de yazdığı gibi, hayalleri yıkılmış, ümitleri yıpranmış ve hâdiseler İttihatçılar'ı kahretmişti. Kaybedişin verdiği korku ve endişeyle Talat, Enver ve Cemal paşalar Alman gemisine binerek 2 Kasım 1918'de ülkeden kaçtılar.
Bu durumu öğrenen halk, İttihatçılar'a ateş püskürüyordu. "İttihatçı" kelimesi, âdeta "vatan hâini" mânâsına geliyordu. Enver Paşa, halka yakalanıp linç olmamak için, Hat Komiseri Fuat Bey'in yardımıyla, kadın kıyâfeti giyerek Alman gemisine gelebildi. Ancak İttihatçılar yurt dışına kaçarak canlarını kurtaramadılar. Talat Paşa Berlin'de, Cemal Paşa Tiflis'te Ermeniler'in, Enver Paşa da Türkistan'da Ruslar'ın kör kurşununa hedef oldu.
Tarihçi Yılmaz Öztuna'ya göre ise, İttihatçılar'ın büyük cehâletleri ve tecrübesizliği sebebiyle, Osmanlı Devleti, on yıl içerisinde dağılıp gitti. Yine İttihatçılar'ın yüzünden, düşman sürüleri Ankara önlerine kadar geldi. Alan Moorehead ise, çöküşü hazırlayan en büyük sebeplerden birisinin, Enver Paşa'nın muhâliflerini insafsız ve amansız bir şekilde birer birer tasfiye etmesi olduğunu söyler.

Fazilet Takvimi


Konular