OSMANLI (İSLÂM) NASIL DURDURULUR?

1959 yılında Erzincan Erkek Lisesi'nde bir konferans tertipleniyor. Konferans sahibi, Sağlık Bakanlığı Sosyal Hizmetler Akademisi öğretim üyelerinden Psikolog Dr. Mithat Enç Beyefendi. Zekâ üzerinde birkaç gün konuşuyor. Konuşmasının son günü, zekâ ölçüsünü, test usûlünü anlatıyor. Avrupalı, Amerikalı psikologların yeni çalışmalarından bilgiler veriyor. Zekâ ölçmenin tarihçesini anlatırken de, hulâsa olarak şunları söylüyor:

"Zekâ ölçmek, test usûlünü kullanmak, ilk olarak Osmanlılar'da başladı. Amerikan literatürlerinde okuduğuma göre, Osmanlı orduları Viyana'ya kadar gelince, Avrupa devletleri çok korktu. İslâmiyet Avrupa'ya yayılıyor, Hıristiyanlık yok oluyor, diye şaşkına döndüler. Osmanlı akınlarını durdurmak için çareler aradılar. Çok uğraştılar.

"Bir gece yarısı İstanbul'daki İngiliz sefîri şifre yolladı, Avrupa'ya müjde vermek için sabahı bekleyemedi:

'Buldum, buldum. Osmanlılar'ın zaferden zafere ulaşmalarının sebebini ve bunları durdurma çaresini buldum' diyor ve şöyle anlatıyordu: 'Osmanlılar, aldıkları esirlere hiç kötülük yapmıyor; kardeş gibi davranıyorlar. Hangi milletten, hangi dinden olursa olsun, küçük çocukların zekâlarını ölçüyorlar. Keskin zekâlı çocuklar seçilerek, saraydaki Enderûn denilen mekteplerde, değerli hocalar-öğretmenler tarafından okutuluyor. İslâmî ilimler, İslâm ahlâkı, fen, kültür dersleri verilerek, kuvvetli ve başarılı bir Müslüman olarak yetiştiriliyorlar.

Osmanlı ordularını zaferden zafere ulaştıran değerli kumandanlar, kıymetli devlet adamları, âmirler-memurlar hep böyle yetiştirilen keskin zekâlı çocuklardır. Osmanlı akınlarını durdurmak için, Bu Enderûn mekteplerini ve bunların kolları olan medreseleri yıkmak, Müslümanlar'ı ilimde, fende geri bırakmak lâzımdır."

Dr. Mithat Bey'in bu sözleri ve yakın tarihimizdeki yürekler acısı hâdiseler gösteriyor ki, İngiliz sefîrinin bu teklifi çok doğru ve isabetli görülerek, Batı'da hummalı bir faâliyet başlatıldı. Müslümanlar'ı aldatmak, medreselerden, mekteplerden, hakiki ilim adamları ve idareciler yetiştirilmesini önlemek için planlar hazırlandı...

Câhil bırakılan gençler, İslâm'dan uzaklaştırıldı. Zevk ve sefâlet batağına düşürüldü. Şahsî ihtirasları için, devlet ve millet aleyhinde faâliyet gösterebilecek bir hâle getirildi. Sonra da devletin önemli mevkilerine yerleştirildi. Tanzimat'tan sonra ve hele İttihatçılar zamanında tedrîsat iyice zayıfladı. Neticede bu sinsi ve menfur çalışmaların semereleri görülmeye ve alınmaya başladı.

Hâsılı Batı, Osmanlı'yı durdurmakla İslâm âlemini tesir ve nüfûzu altına aldı. Bunu da kâfi görmeyerek, müsteşrikler kanalıyla İslâmiyet'i aslî hüviyetinden saptırıp, bu İlâhî kaynağı bulandırmak için her geçen gün artan bir tempoyla çalışmalarına devam etti. Maalesef memleketimizde ve diğer İslâm ülkelerinde de Batı'nın bu tuzaklarına kapılanlar oldu. Onların gönüllü pazarlamacılığını yaptılar.

"Kur'ân Müslümanlığı!" mâsum kılıfıyla, "Size lâzım olan Kur'ân'a sarılmaktır; onun helâl dediğini helâl, haram dediğini haram saydığınız takdirde kurtulursunuz. Başka şeye lüzum yok. Zaten hadislerin çoğu uydurmadır. Kur'ân'a sarılalım" gibi sözlerle, sünneti devreden çıkarmaya çalıştılar. Bir kısım Müslümanlar da onların tesirinde kaldı ve ne acıdır ki, İslâm adına bir ucûbe meydana geldi.

O bakımdan, Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat inancına sahip olan Müslümanlar'a düşen; Kur'ân'a ve sünnete sımsıkı sarılarak, bu alanda hizmet verenlere maddî ve mânevî bakımdan yardımcı olup hiçbir oyuna gelmemeye gayret etmektir.

Fazilet Takvimi


Konular