Osmanlı’dan günümüze terakki meselesi

Çağdaş Türk düşüncesi ve Çağdaş İslam düşüncesinin kavramlarından biri olan terakki, Türklerin gündemine 19. yüzyılın son çeyreğinde giren büyülü bir kavramdır. Osmanlı Devleti, 17. yüzyıldan itibaren, batı dünyası karşısında ilmi ve maddi bakımdan zayıflamaya başlamıştır. Batılı bilim adamları ve onların yerli uzantıları, söz konusu gerileme ve çöküntüyü direk İslam'a bağlayıp, İslam'ın terakkiye mani olduğunu ileri sürmüştür. Müslüman mütefekkirler, başta Namık Kemal ve Mehmet Akif olmak üzere, bu fikre karşı çıkacak görüşler ortaya koydular. Dinin terakkiye engel teşkil etmediğini, bilakis teşvik ettiğini söylediler.

Modern dönemde terakkiye verilen önem her alanda kendini göstermiştir. Öyle ki, Osmanlı'da ve İslam dünyasında terakki isminin geçtiği birçok kurum ortaya çıkmıştır. O dönemin okullarında, gazete ve mecmualarında bu isme sıkça rastlanır. İttihat ve Terakki Partisi bu kavramın somut bir yansımasıdır. Bugün kullanılan gazete isimlerinin istinasız tamamı modern dönemin büyülü kelimesi olan terakkinin bir uzantısıdır.

"Modern düşüncede terakki fikri tek tip olmamak üzere, bütün kadim geleneklere karşı olduğu gibi dine de karşıdır. Kutsal dinler ve geleneksel düşünce ile terakki arasında zaman anlayışı bakımından bir zıtlık vardır. Gelecek fikri terakkinin geliştirdiği bir düşüncedir." Dini ve geleneksel düşünce, gelecekle ilgili bir çözülmeyi, bir yok oluşu, kıyameti ön görür. Terakki düşüncesi bunun tam tersini söyler. İstikbal fikri, bu düşüncenin bir yansımadır. O dönemin önemli şahsiyetlerinden biri olan Tevfik Rıza'nın söylediği "İki de bir insanlara kıyameti hatırlatmamak gerekir. Bu durum insanları gelecekten, istikbalden geri koyar" sözü, konuyu çok iyi özetlemektedir.

"Terakki fikri, Müslümanların kıyamet düşüncesiyle olan irtibatlarını koparmış, kıyametin yarın olacağı fikri unutturulmuştur." Bugün de bu böyledir. Dünya hayatının sonsuzmuş gibi takdim edilmesi, ölüm fikrinin insanlardan kaçırılması modern düşüncenin ortaya çıkardığı bir durumdur. Büyükşehirlerde mezarlıkların şehrin en ücra noktalarına kaldırılması bu yüzdendir.

Osmanlı'nın son döneminden günümüze, terakkiden anlaşılan şey, bilim ve teknolojidir. Bu iki kavramın Müslüman ülkelerde öne çıkarılması boşuna değildir. Çünkü bilim ve teknoloji dinle problemli bir alandır. Bilim ve teknolojide geri kaldığı söylenen İslam dünyası üzerinden dinin tartışma alanına çekilmesi, doğrudan dinin terakkiye mani bir alan olarak gösterilmesiyle ilgili bir durumdur. Terakkiden anlaşılan diğer bir düşünce ise kuvvet fikridir. Kuvvet fikrinin Osmanlı'da ve İslam dünyasında güçlü bir şekilde vurgulanması, kuvvet fikrinden beklenilen, batı dünyasına karşı yenik düşen İslam dünyasının batıya karşı yeniden gücünü göstermesiyle alakalıdır. Mehmet Akif'in "Bugünkü cihan servetten ve kuvvetten başka bir şeye boyun eğmez" sözü yukarıdaki yargıyı doğrulamaktadır.

Modern dönemde kuvvet fikri sürekli güçlenerek, hak kavramının önüne geçmiştir. Hak sadece hukuk alanıyla sınırlı kalmıştır. Müslüman dünya görüşüne sahip insanların kuvveti, hak kavramın önüne geçmeleri aslında bir kırılma noktasıdır. "Haklıysan kuvvetlisindir" sözü yerine "Kuvvetliysen haklısıdır" sözünü geçirmek gibi bir şeydir. "Modern dönemde kuvvet fikrine tek karşı çıkan fikir adamı Nurettin Topçu'dur. Topçu, kuvvetin yerine ahlakı koyar."

Sonuçta terakki fikri, modern dönemin en kafa karıştıran meselelerinin başında gelir. Batı dünyasının İslam dünyasına karşı son üç asırdır sağladığı üstünlük karşısında terakki fikri, Müslüman dünyanın batı dünyasına karşı tekrar kuvvetli bir hale gelmesinin bir çıkış yolu olarak görüldü. Bugün de sürdürülen mantık, bundan farklı değildir.

Not: Bu yazı, Prof. Dr. İsmail Kara'nın ders notlarından hazırlanmıştır.

Müslim Coşkun


Konular